ANORMAL PSİKOLOJİ

KÜRK MANTOLU MADONNA ÜZERİNE BAZI TESPİTLER

Sabahattin Ali’nin yazmış olduğu üç romandan biri olan Kürk Mantolu Madonna, edebiyatımızda özellikle yaşadığımız bu dönemde değerinin daha iyi anlaşıldığını düşündüğüm bir romandır.  Roman iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümdeki kahramanımız işini kaybetmiş, arkadaşının yardımıyla yeni bir işe başlamış bir adamdır. Asıl kahramanımız o adammış gibi gözükse de gerçek sonradan ortaya çıkacaktır.

İşe yeni başlamış olan adamın yolu bir gün Raif Bey adında biriyle kesişir. Birinci bölümdeki Raif Bey’i tasvir edecek olursak; işinde gücünde, geniş bir aileye sahip olan, tam anlamıyla tipik bir aile babasıdır. Bu bölümdeki tezatlık ise bana göre şöyledir ki; Raif Bey ev halkı tarafından pek önemsenmeyen, arka planda kalmış bir tiptir. Birinci bölüm Raif Bey’in kendisiyle ilgili sırların bulunduğu defteri arkadaşına vermesiyle son bulur. İşte bundan sonra gelecek bölümde gerçek Raif Bey ile karşı karşıya kalırız.

İkinci bölümde Raif Bey’in aslında kim olduğunu öğreniriz. Raif Bey varlıklı bir ailenin tek oğlu, hayalperest, romanların içindeki karakterlere bürünen, içine kapanık bir tiptir. Bir gün babası ileride işleri oğlu devralacağı için Raif Bey’i Almanya’ya gönderir. Burada asıl amaç Raif Bey’in sabun üretimi hakkında bilgilere sahip olmasını sağlamak tır. Ülkeye döndüğünde ise babasından işlerini devralması amaçlanır. Ancak işler babasının pek umduğu gibi gitmez. Babasından aldığı paralarla Raif Bey, önce kendi dünyasında yaşamaya başlar. Babasına birtakım yalanlar söyler. Daha sonra gerçekten bir fabrikaya girer ve işin sırrını öğrenmeyi arzular. En sonunda böyle bir işin kendisine uygun olmadığı kanaatine varır ve eski günlerine geri döner.

Hayatının seyrini değiştirecek olay ise bir resim galerisine gitmesiyle başlar. Bu sergiyi gezerken bir tablo çok dikkatini çeker. Tablonun ismi “Kürk Mantolu Madonna’ ’dır. Adeta kadın, pek çok duygunun aynı anda vücut bulmuş hali gibidir. Raif Bey, ara sıra sergiye gidip gelmeye başlar. Daha sonra tablodaki kadından oldukça etkilendiği için sergiye sık sık gider. Kürk Mantolu Madonna’ya âşık olmuştur. Sonrasında bu durum galerideki sanatçıların da dikkatini çekmeye başlamıştır. Bir gün yanına bir kadın oturur ve tablo hakkında kendisine sorular sormaya başlar. Raif Bey o kadar tabloya odaklanmıştır ki yanındaki kadının suratına bile bakmadan soruları yanıtlar. Bu durum Raif Bey’in oldukça canını sıkar. Kadının kendisine sorduğu sorulardan rahatsız olur ve bir daha sergiye uğramaz. Sergiye gitmeye devam etmese de aklı tablodaki kadındadır. Günlerce perişan halde gezer. En sonunda bir sokak başında gerçek Kürk Mantolu Madonna ile karşılaşır. İlk önce inanamaz, peşinden gider ama bulamaz. Bir süre sarhoş olduğu için hayal gördüğünü düşünür. Bir sonraki gün kendini Kürk Mantolu Madonna’yı gördüğü sokağın başında bulur. Tabii onu sokağın başında göremez ve umutsuzca sokak aralarında dolaşmaya başlar. Belli bir süre sonra karşısında o kadını görür. Kürk Mantolu Madonna… Bu sefer kaybetmeyi göze alamaz ve peşinden emin adımlarla gider. Kadın bir mekâna girer ve sahnede şarkı söylemeye başlar. Evet doğru görüyordur, tablodaki kadın gerçektir. Şarkı biter, kadın sahneden iner ve Raif Bey’in yanına gelir. Daha sonra konuşmaya başlarlar. Tabloda âşık olduğu kadının gerçek adı Maria Puder’dir. Galerideki tabloyu ise Maria’nın kendisi çizmiştir. Raif Bey, sergiye gittiği son gün tablo hakkında sorular soran kadının da Maria Puder olduğunu öğrenir. Daha sonra sık sık görüşmeye başlarlar. Raif Bey gittikçe kendini Maria Puder’in aşkının büyüsüne kaptırmaktadır. Kimi zaman ona kızar ve küser ama hiçbir zaman ondan vazgeçmez. Bu duygularını hep içinde yaşar. Raif Bey roman boyunca içine kapanık ve alıngan bir tavır sergileyecektir. Ancak roman boyunca Maria Puder, ayakları yere sağlam basan bir kadın olarak karşımıza çıkacaktır.

Günler günleri, haftalar haftaları, aylar ayları kovalarken; Raif Bey Türkiye’den bir haber alır. Bu aldığı haber bütün hayatının seyrini bambaşka bir yöne çevirecektir. Raif Bey’in babası ölmüştür ve onun da Türkiye’ye dönmesi gerekmektedir.

En sonunda o hazin dolu ayrılık günü gelir çatar. Gitmeden önce Maria ile aralarında anlaşırlar birbirlerinden hiç ayrılmayacaklar, buluşana kadar birbirlerine mektup yazacaklardır. Başlarda aralarında mektuplaşmalar olur ancak daha sonra Maria’dan gelen mektuplar kesilecektir. Maria’nın son gönderdiği mektupta; Raif Bey’e bir sürprizi olduğunu, ancak bunu Ankara’ya yanına gelince söyleyeceği yazılıdır. Raif Bey, bu mektuptan sonra Maria’dan başka bir mektup alamayacaktır. Ona hiçbir şekilde ulaşamayacaktır. Raif Bey perişan olacak, Maria’nın kendisine gerçekten âşık olmadığını düşünecektir. Babasından kalan mirası ablaları alacak, Raif Bey bu durumu pek önemsemeyecektir. Daha sonra Raif Bey hiç sevmediği bir kadınla evlenecek; aklında Avrupa kadını olan Maria’yı ve Anadolu kadını olan karısını mukayese edecektir. Avrupa kadınının sağlam duruşuna her zaman hayran kalacak, Anadolu kadınının sürekli kendini ezdiren bir tarafı olduğunu düşünecek ve bu durumdan hoşnut olmayacaktır. Ne olursa olsun Raif Bey her zaman Maria’ya âşık olarak kalacaktır. Raif Bey, Maria Puder ile ilgili olan asıl gerçeği çok sonradan öğrenecektir. Maria aslında kendisini hiç terk etmemiştir. Onun çocuğunu dünyaya getirmek uğruna canından vazgeçmiş, dünyaya onun kızını getirmiştir. Yani aslında dünyadan göçüp giderken arkasında yeni bir can bırakmıştır. İşte hazin son böyledir. Ve bir gün tesadüfen Raif Bey, Maria’dan olan kızıyla karşılaşacaktır ve hiçbir şey yapamayacaktır.

Raif Bey’in geceler boyu yürüyüşlerinin, sıkıntılarının asıl sebebi budur. Yaşadığı hayattan zevk alamaz. Çocuklarını ve karısını ne kadar önemserse önemsesin onun kalbi Maria’ya aittir. Ancak bu sırrı içinde yaşar. Ta ki bir gün, o hiç tanımadığı adam gelip yanında işe başlayana kadar… Arkadaşlıkları ilerledikten sonra, artık bu sırrı iki kişi bilecektir.  Bu sırrı bilen Raif Bey, toprak olmuştur, diğer adam ise bu sırla yaşamak zorundadır.

Sabahattin Ali’nin romanları arasında aşkın gücünün en çok hissedildiği roman bana göre Kürk Mantolu Madonna’dır.  Romanı iki bölüme ayırabilmemiz mümkündür. Sabahattin Ali postmodernist olmasa da postmodernizmin kavramlarından oyun içinde oyun tekniğini; romanın içinde oluşturmuş gibidir. Romanı iki farklı kahraman anlatacaktır. Asıl kahramanımız olan Raif Bey, toplumun baskılarıyla sindirilmiş bir adamdır. Her şeyi kendi iç dünyasında yaşayacaktır. Romanı genel olarak tahlil etmeye çalışacak olursam şu bulgulara rastladığımı söyleyebilirim. Öncelikle Sabahattin Ali’nin romanı yazdığı dönemdeki toplumu ele alalım. O dönemde toplum daha çok yenileşme yolunda ilerliyordu. Yeni inkılaplar, yeni kanunlar çıkarılıyordu. Kadına verilen değer, toplumumuza daha yeni yeni yerleşiyordu.

Bu roman doğrultusunda kadın imgesi toplumda daha yerini bulamamıştır. Yani kadın daha hakkettiği değerde değildir. Raif Bey’in eşi tipik bir Anadolu kadınıdır. Mutfaktan dışarı adımını atamayan, evdeki haksızlıklara karşı boyun eğen, kendini savunamayan, sürekli evin huzurunu korumaya çalışan bir kadın. Raif Bey’in anlattığı Avrupa kültüründeki kadın ise bu durumun tam tersidir. Sanatla yakından ilgilenen, resim yapan, gerektiğinde sahnede şarkı söyleyen, istediği saatte sokakta yürüyen, ayakları yere daima sağlam basan bir kadın imgesi karşımızdadır. O dönemde yeni yeni oturmaya başlayan inkılapları düşünecek olursak bir kadının sahnede şarkı söylemesine, sokakta istediği saatte yürüyebilmesine, bir yerde çalışmasına hoş gözle bakılmadığını düşünebiliriz. Tabii ki okuyan, çalışan, ayakları üzerinde sağlam duran kadınlarımızda vardı ama bugünle kıyasladığımızda bu oranın daha düşük olduğunu görebiliriz. Günümüzde ise neredeyse kadınlar erkeklerden daha fazla okuma oranına sahip, daha çok sanatla ilgileniyorlar, yeri geldiğinde seslerini yükseltebiliyorlar. Tıpkı Raif Bey’in hayran olduğu Avrupa kadını Maria Puder gibi.

Romanı değerlendirirken Raif Bey’in karakterinin oluşmasında ki en büyük etkenin toplumun baskısı olduğunu düşünüyorum. Raif Bey babasının aksine daha çok sanatla ilgilenen, kitaplarıyla birlikte hayal dünyasında yaşayan, resimden anlayan, duygusal, her şeyi içinde yaşayan bir adam. Belki de toplum erkek egemenliğini bu kadar baskın bir şekilde vermese Raif Bey bu kadar içine kapanık olmayacaktı. Ayrıca sanki bu durum kabahatmiş gibi Raif Bey’in bu davranışlarına anlam veremiyorlar. Oysaki babası roman boyunca bir kere bile Raif Bey’e kendi fikrini sormamış. Raif Bey babasının işlerini devralmak istemeyen, kendisine izin verilse hayatını kendi istediği yönde şekillendirebilecek biri. Toplumun önyargılı davranması sebebiyle Raif Bey, hayallerinden vazgeçmiş, sevdiği kadını trajik olarak kaybetmiş bir adam.

Okurken büyük bir haz aldığım bu romanı genel hatlarıyla bu şekilde ele almak istedim. Henüz Kürk Mantolu Madonna’yı okumadıysanız bulduğunuz en kısa zamanda okumanızı tavsiye ederim. Umarım sizlerde okurken en az benim kadar haz alırsınız.

“Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak.” (Kürk Mantolu Madonna- Sabahattin Ali)

Exit mobile version